
Sivil toplum kavramının tarihi çok eski tarihlere kadar gitmektedir. Piyasa ekonomisinin parçası olarak ortaya çıkan sivil toplumun dünya çapında önem kazanması II. Dünya Savaşından sonra olmuştur. Birleşmiş Milletlerin 1948 de kabul ettiği İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi dernek kurma özgürlüğünü temel insan hakları arasında saymıştır. Avrupa’da sivil toplum kurumlarının önemli bir hale gelmesi ise birkaç olaydan sonra meydana gelmiştir. Bunlardan ilki zaman içerisinde refah düzeyi artan halkın ülkenin siyasetine olan ilgisizlik, (AB ülkelerinde yapılan seçimlere bakıldığında katılımcılığın çok düşük olduğu görülmektedir) demokratik yönetim anlayışının mihenk taşı olan katılımcılığı sekteye uğratmıştır. Bu durum ülke yönetiminin alınan kararlarında toplumun büyük bir kesimi temsil edilmemesi durumunu doğurmuştur. Bu nedenle karar alma mekanizmasının dışında kalan kesimler seslerini sivil toplum vasıtasıyla duyurmaya başlamışlardır. Diğer bir durum ise, siyasi erk tarafından alınan kararlar genellikle mevcut olan yaygın eğilimleri temsil etmektedirler. Dolayısıyla toplumun dezavantajlı kesimleri diye anılan çocuklar, kadınlar, azınlık grupları, engelliler vs. gruplar seslerini ve isteklerini ancak sivil toplum kurumları vasıtasıyla dile getirmeye başladılar. Yine kamu kurumlarında kişisel muhataplık yerine bir kolektif bilincini temsilen muhataplık daha etkin hale gelmiştir. Sivil Toplum örgütlerinin geleneğimizdeki en önemli örneklerine baktığımızda Ahi birlikleri ve Vakıfları görüyoruz. Bu nedenle Osmanlı Medeniyeti’ne “Vakıf Medeniyeti” denildiği de tarih sayfalarında görülmektedir. İlk sivil toplum örgütü sayabileceğimiz vakıflar, Hz. Peygamberin şu hadisine dayandırılabilir “Âdemoğlu öldüğü zaman amel defteri kapanır. Üç kimse bundan müstesnadır. Devamlı sadaka meydana getirenler, topluma yararlı bir eser bırakanlar ve kendine hayır dua eden hayırlı çocuk bırakanlar (Muslim, Ebu Davud, Tırmızi) Günümüzde ise, sivil toplum özellikle devlet ile devletin resmi örgütlenmesinin dışında örgütlenen sivil yapılar arasındaki ilişkiyi anlatan siyasi bir kavram olarak dile getiriliyor. Özellikle demokrasi bilincinin gelişmesiyle sivil toplum örgütlerinin önemi daha da artmıştır. Sivil toplumun gücü ile ülkede yerleşik demokratik kültür arasında doğrudan bir ilişki vardır. Daha doğrusu sivil toplum bilinci ne kadar güçlü ise, demokrasi bilinci de o kadar sağlıklıdır. Sonuç olarak; büyük bir köy haline gelen dünyamızda her ne kadar insanlar kendi içinde yalnızlaşsa da toplum olarak büyük değişimlere, verimli ve etkin iş birliklere ancak kolektif bir anlayış ile ulaşılabiliyor. Bu nedenle iletişim, ulaşılabilirlik ve teknoloji geliştikçe Sivil Toplum her geçen gün daha da önem kazanacaktır. Ve Sivil Toplumlar beklentiler dahilinde faaliyetler gerçekleştirdikçe karar alma mekanizmalarını derinden etkilemeye devam edecektir.
- Ne İşte Ne de Eğitimde Olan Gençler Konferansı - 14 Aralık 2021
- “Step into cooperation partnership” Eğitimi - 2 Kasım 2021
- Eğitimde ve İstihdamda Olmayan Gençler (NEET) Konferansı - 15 Ekim 2021